Psikanalitik Kuramda Sembolizm

Yazar:

Kategori:

Temsil kapasitelerinin ve sembolik ifadenin evrimi, insanın düşünme kapasitelerine, diline ve kültürüne temel bir katkıda bulunmuştur, denebilir. Farklı sembolik süreçler bulunmaktadır ve özellikle psikanalitik kuramlar etrafında tanımlanan ve yorumlanan sembolizm, diğer disiplinlerde aynı terimle belirlenenlerden birçok açıdan farklılık gösterir. Psikanalitik kuram; esasen dil ve diğer sembolizm formları ile ilgilenirken, psikanalitik kontekst veya bir başka deyişle bilinçdışı semboller; bilinçdışı zihnin evrensel ve yaygın/erken dönem ifadeleri olarak kabul edilmiştir. Uzlaşılmış dil uzamlarında, bir bayrak bir ülkeyi, bir haç veya bir hilal; bir dini referansı temsil edebilir. Bayrak ve haç gibi semboller ve diğer simgeler veya resimsel metaforlar mevzubahis olduğunda, işaret eden/gösteren (signifier) ve onun göndergesi arasındaki ilişki hem bilinç düzeyinde hem de sosyal ve kültürel geleneklere uygun olarak gerçekleşir. Psikanalitik sembollere karşılık olarak, bu semboller toplum içinde kullanıldıkları durumda; bireyler tarafından bariz bir şekilde ve bilinç düzeyinde anlaşılır.

Buna karşılık, psikanalitik semboller genellikle (O’nu) kullanan kişi tarafından saklanır ve saklanıyor olmalarının veya amaçlanan içsel gerçeklik veya dışsal gerçeklik bağlamında iletişimsel işlevlerinin, alışıldık olan hiçbirini yerine getirmeyebilir. Psikanaliz sembollerinin anlamları; sosyal, kültürel ve tarihsel olan(lar)dan nispeten bağımsızdır ve yine nispeten öğretilmez veya öğrenilmez. Psikanalitik sembolizm eğitimin bir ürünü değildir ve insanın ruhsal gelişiminde kendiliğinden evrim geçirir. Bu semboller hem bireylerde ve hem de kültürler arası olmaları anlamında evrensel olduğundan, bu tür sembollerin üretilme/oluşma kapasitesi doğuştan gelir, ancak gelişimleri insanın yaşam boyu gelişimine ve deneyimlerine bağlıdır.

Psikanalitik semboller, dürtülerin, savunmaların ve diğer ego fonksiyonlarının; bebek ve çocuğun gelişimsel süreçlerinde edindiği deneyimler ile etkileşiminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Psikanalitik semboller sonraki gelişim aşamalarında ek anlamlar kazanabilir ve metaforlarla ilişkilendirilebilirken, esasen arkaik, bebeksi süreçlerin ürünleridirler. Bu semboller beden, ego ve kendilik gelişimi ile birlikte ve eşzamanlı olarak ortaya çıkar, dolayısıyla hem beden parçalarına hem de ebeveynlere ve kardeşlere referanslar içerir.

Psikanalitik semboller genellikle dış, algısal gerçekliğe bağlıdır, sembolün göstergeye göre algısal olarak yakınlığı ortaya çıkar. Böylece, sopalar, kılıçlar ve değnekler fallusla bağdaşır; tüneller, mağaralar, evler, kutular dişi genital organlara referanslar içerir. Beden imgesi ve beden yüzeyi, kendiliğinden; sembolik olarak kendini ve nesneyi temsil ederken, daha sonra diğer yüzeylere genişletilir veya projekte edilir. Semboller böylece “Ben” ile “Ben-Olmayan” arasındaki potansiyel alanda açığa çıkarlar.

Freud, rüyaları “bilinçdışına giden kraliyet yolu” olarak gören ufuk açıcı eseri “Rüyaların Yorumu”nda sembolizm kavramını tanıttı. Freud’a göre rüyalar, zihnin bilinç düzeyinde sansürünü atlatmak için gizlenmiş, bastırılmış dürtülerin ve çatışmaların sembolik temsilleridir. Freud, iki temel rüya içeriği türünü tanımladı: açık (manifest) ve gizli (latent). Açık içerik, rüyada yaşanan gerçek olayları, görüntüleri ve duyguları içerirken; gizli içerik, bu açık öğelerin altında yatan gizli, sembolik anlamları temsil eder. Freud, sembollerin analizi yoluyla rüyaların gizlenmiş (latent) içeriğinin ortaya çıkarılabileceğini, bilinçdışı dürtü ve çatışmalara ışık tutulabileceğini öne sürdü.

Freud tarafından belirtildiği üzre; psikanalitik sembolizm mitlerde, efsanelerde, sanatta, edebiyatta, argoda, şakalarda, edepsizliklerde vb. yaygındır. Psikanalitik semboller, bilinçdışında, benlik ve çocukluk nesnelerinin yanı sıra cinsel birleşme, hamilelik, doğum, yeniden doğuş, hadım, ve ölümü temsil eder. Sembolizm, semptomun oluşumunda da “orada”dır, örneğin, felçli bir uzuv erektil disfonksiyonu veya hadımı temsil eder.

Ernest Jones, yalnızca bastırılanın sembolize edildiğini ve sembolik ifade olarak bir psikanalitik veya bilinçdışı sembole ihtiyacının olduğunu belirtir. Sembol, bilinçdışı arzu ve bilinçdışı savunmaların yoğunlaştığı alandır, gizil bir “sembolik tatmin” sağlayan bir uzlaşı formudur; da denebilir. En yaygın semboller muhtemelen erkek ve dişi genital organların sembolleridir ve bu semboller genellikle gündüz düşleri ve rüyalar gibi regresif durumlarda daha sık görünür. Ancak, psikanalitik semboller, tüm gelişimsel aşamalarla ilişkilendirilmiş olarak bulunabilir. Meme, ağız, dil ve dişlere atıfta bulunan semboller olduğu gibi, dışkı para, hediye veya özne ve/veya nesnenin küçük görülen/aşağılanan/değersizleştirilen yanlarını temsil edebilir.

Rüya yorumu, bilinçdışı zihne açılan bir pencere sağlayarak psikanaliz uygulamasının temel taşını oluşturur. Psikanalitik kuram çerçevesinde rüyalar keyfi ya da rastgele değil, sembolik anlamlarla yüklüdür. Freud’un bir öğrencisi olan Carl Jung, sembolizmin arketipal doğasını ve bunların kolektif bilinçdışı kökenlerini vurgulayarak sembolizmin işlev ve çerçevesini genişletti. Jung, kültürler arasında miras alınan ve paylaşılan arketipler, evrensel semboller ve motifleri çalışmalarına ve uygulamalarına dahil etti. Anima/animus, gölge ve kişilik gibi bu arketipik semboller rüyalarda kendini gösterir ve kendini keşfetme ve bireyleşme için kanal görevi görür. Bu sembollerin araştırılması yoluyla bireyler, çözümlenmemiş çatışmalarla yüzleşerek ve benliğin farklı yönlerini bütünleştirerek ruhlarının daha derin katmanlarını ortaya çıkarabilirler.

Psikanalitik sembollerin çok katmanlı anlamları olabilir ve çağdaş psikanalitik kuramlarda, aşırı belirlenmenin ve işlevin muhtemel değişiminin takdir edildiği görülür. Örneğin, “çukur ve sarkaç” sembolik olarak vajinayı ve penisi temsil edebilir, ancak hadımı ve kastrasyon anksiyetesini de temsil edebilir. Oral dönem bağlamında, çukurun ağızı, sarkacın ise dili temsil ediyor olduğu dikkate alınabilir. Sembollerin kültürel ve dini önem kazanabileceği ve başka metaforik anlamlar alabileceği gerçeği, sembolün orijinal ve birincil anlamını değiştirmez. Bir mağara, annenin anlamını kazanmış olan yer; bir mezarı temsil etmesine rağmen, rahim veya dişi cinsel organın daha önceki anlamını kaybetmez. Psikanalitik uygulamada semboller bir amaç olarak takip edilmez ve her zaman psikanalitik yorumun birincil hedefi olmayabilirler. Sembolik çözümleme veya yorum için sert formüller yoktur ve bireyin yaşamı; sembolik ifadelerle doğrudan ilişkilendirilmeyebilir. Semboller, psikanalitik sürecin bağlamında yorumlanır. Eski bir dil gibi, sembolizm psikanaliz içinde ve dışında dil iletişiminde uyarlanabilir bir şekilde kullanılabilir.

Rüya sembolleri oldukça özneldir ve kişisel deneyimlerden, kültürel geçmişlerden ve bireysel psikodinamiklerden etkilenir. Bazı semboller evrensel anlamlara sahip olsa da, bunların yorumlanması genellikle rüya görenin kendine özgü bağlamının incelikli bir şekilde anlaşılmasını gerektirir.

Kaynakça

1- S. Freud, Rüyaların Yorumu

2- Ernest Jones, The theory of symbolism.

3- Hanna Segal, On symbolism.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir