Duygular Üzerine Düşünceler: Görünen Öfke, Görünmeyen Kaygı

Yazar:

Kategori:

Biz insanlar, kendimiz için bile karmaşık varlıklarız ve duygularımız da pekala bu şekildedir. Bazen söylemek istediğimizi söyleriz, bazen de söylemek istediğimizi kastetmemiş oluruz!

Bize sıklıkla duygularımızın bize ihanet ettiği veya hissettiklerimizin, yüreğimizin sesini dinlememiz gerektiği söylenir; ancak çoğu kişi için özünde bu kadar tutarsız veya bulanık olanı ifade etmek o kadar kolay olmayabilir. Zira, içimizdekini doğrudan ifade etmeye kalkıştığımızda çoğu zaman deneyimleyebileceğimiz şey, başkalarının hoşuna gitmeyen davranışları “harekete geçirme” ile sonuçlanma ihtimalini de bize düşündüren yoğun bir rahatsızlık duygusudur. Başka bir deyişle, elalem ne der, nasıl görünürüm kaygısı, halihazırda hissettiklerimizle birleşir ve başka bir formda dışarı çıkar. Bunun en bilindik hali de öfkedir!

Duygularımızın reddedilme ya da göz ardı edilme olasılığı varsa, o esnada kaygı genellikle çok utanç verici olarak deneyimlenebilir ya da sergilenemeyecek kadar rahatsız edici olabilir. Yani yüzeyde görünen, bastırılması zor bir alınganlık ve huysuzluk olabilir – özellikle de ilk etapta bir şeyden dolayı incindiğinizi veya endişe duyduğunuzu kendiniz de kendinize tarif edemediyseniz. Bu, o anki duygusal ihtiyacımızı karşılamak için duruma uygun olmayan eylemlerde bulunabileceğimiz anlamına gelir.

Bir Öz-Savunma Olarak Öfke

Bir duygu olarak öfke, işler kontrolden çıktığında veya tehdit altında algıladığımızda duygusal bir tepki olarak açığa çıkabilir. Bize hakaret eden veya bizi derinden yaralayan birine misilleme yapabiliriz; dolayısıyla nihayetinde biz (ve diğerleri) başlangıçta ne olduğuna dair anlayış ve kavrayışımızı kaybedebiliriz.

Öfke ve saldırganlığın içsel ruhumuzun bir parçası, ayrılmaz bir parçası olduğuna ve dünyayla etkileşim şeklimizin nasıl önemli bir parçası olduğuna ilişkin ilk teorik açıklamalar, bu öfke/kaygı konularını anlamanın yararlı bir yoluna hizmet edebilir. Freud’un görüşüne göre bilinç düzeyinde zihin, zihnin farkında olduğumuz kısmıdır. Bir buzdağının suyun üzerindeki kısmına benzetilebilir. Herhangi bir anda şu anda düşündüğümüz düşünceleri içerir. Bilinçli zihnimizde hiç saldırgan düşünceler olmayabilir ama yine de farkında olmadığımız saldırgan dürtüler tarafından yönlendiriliyor olabiliriz.

Zihnin bilinç öncesi kısmı, zihnin ara sıra farkında olduğumuz kısmıdır. Buzdağının su seviyesinin altında kalan ancak hala görülebilen kısmına benzetilebilir. Rüyalardaki saldırganlık, bilinçdışında yer etmiş saldırgan dürtülere dair bir ipucu olabilir.

Bilinçdışı, ruhumuzun farkında olmadığımız geri kalanıdır. Bu, buzdağının suyun altında görünmeyen büyük kısmıyla karşılaştırılabilir. Bu, eğer bilinçli olarak farkına varırsak bizi korkutacak ve şok edecek güçlü saldırgan dürtüleri içerir. Bizim için bunlar yalnızca rüyalarda ve “Freudian dil sürçmelerinde” kılık değiştirmiş bir biçimde ortaya çıkıyorlar.

Saldırganlık dürtülerimizin çoğu bilinçdışında yer eder. Farkında olmadığımız ölçüde de kendini farklı ve bazen anlayamadığımız şekilde kendini gösterir.

Öfkemiz ve saldırganlığımız bilinç öncesi veya bilinç düzeyine ulaştığında, bir şeye kızdığımızı hissederiz ve bir şeyden rahatsız olduğumuza dair bir fikrimiz olmuş olur (örneğin, ne kadar beceriksiz olduğumuz hakkında incitici bir yorum gibi bariz bir tetikleyici devreye girer), işte o anda iş ilginçleşiyor. Yardım veya yardım talebiyle başkalarına karşı hoşnutsuzluğumuzu göstermeye başlayabiliriz (istemsizce ağlamak, nefes alamıyormuş gibi hissetmek vb.), ancak aynı zamanda bu saldırganlığın bir kısmını kontrol edemeyecek, dolaylı olarak dışavuracak kadar öfkeli de olabiliriz (laf sokmak, uygunsuz şakalar yapmak, dişlerini sıkmak, fiziksel sebebi olmayan kalp çarpıntıları yaşamak vb.). Doktor, hemşire, avukat, terapist, ebeveyn ya da öğretmen de olsak; ve/veya yetişkinlerin veya çocukların duygu veya davranışlarını gözlemlemeyi/yönetmeyi içeren ve gerektiren bir işte çalışıyor olalım, bu, kişinin başlangıçtaki bakış açısını nasıl yorumladığımıza dayanarak, bedensel tepkilere karşı ne kadar kolay yargılayıcı olabileceğimizi de bize hatırlatabilir.

Böyle durumlarda kendinizde ya da muhatabınızda fizyolojik stresin şu belirtilerine bakın:

  • Ağlamak, itiraz etmek, kalp atış hızının artması, gözlerin fal taşı gibi açılması, kaçmaya çalışmak, vurmak veya başka bir şekilde saldırmak gibi fiziksel tepkiler
  • Düz, hareketsiz veya donmuş yüz hatları da dahil olmak üzere mevcut durumdan kopma belirtileri; ilgi eksikliği veya başkalarına ulaşmaya çalışma; robotik ses tonu; yavaş veya azalmış vücut hareketi

Stres tepkileri sergileyen birini gözlemlerseniz, bunları öncelikleriniz yapın:

  • Her şeyden önce kişiye fiziksel ve duygusal olarak güvende olduğuna dair ipuçları verin.
  • Davranışı ya da tepkiyi bir stres tepkisi olarak anlamaya çalışın: Kişiden istediğimiz şey, onun o anki kapasitesini aşıyor olabilir. Bir öfke tepkisini doğrudan kişisel almak durumu daha da karmaşıklaştırabilir.
  • Bir birey stres tepkileri gösterdiğinde sıcaklık, katılım ve anlayışa öncelik vermek için mümkünse planları ve öncelikleri değiştirme konusunda esnek olun. Şayet bu mümkün olmayacaksa da durumu net ve basit bir şekilde izah edin.

Sözün özü, bir kişinin iletişime ne kadar adapte olmaya çalıştığından veya başlangıçta/ilk anda nasıl yanıt verdiğinden ziyade, vücudunda bize ne gösterdiğine dikkat etmek, o kişinin gerçekte ne hissettiğini anlamaya çalışmanın en isabetli yoludur. Çoğu zaman, öfke azaldığında, özünde ifade edilemeyen endişeli bir sıkıntı veya acının olduğu daha görülebilir olur. Bu, hem kendi duygularımıza bakışımızı, hem başkaları ile iletişimimizi sağaltabilmek adına önemli bir çıkış noktası olabilir.


Yorumlar

“Duygular Üzerine Düşünceler: Görünen Öfke, Görünmeyen Kaygı” için bir yanıt

  1. Tarık avatarı

    Hem kendimizde hem de çevremizde öfke ve stres anında izlenebilecek bir yol ve kişinin kendi duyduğu öfkesini anlayabilmesinde mini bir harita olmuş sanki bu yazı.. Eline sağlık..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir