Duygular Üzerine Düşünceler: Bağlanmak ve Bağımlılık

Yazar:

Kategori:

Birine “fazla” bağlanmanın birçok kişinin duygusal olarak bağlı olduğu kişiye bağımlı olması ile sonuçlanabileceğini hayatımızın bir noktasında illa ki duymuşuzdur. Bu ilginç, çünkü bunu duyan bazı kişiler için bu bir sorun teşkil etmezken, diğerleri için ise bu büyük bir sorun. Aslında bu, öncelikle hayatımızdaki insanlarla kurduğumuz bağın muhtevasına, derinliğine de bağlıdır.

Winnicott’un psikanalizi, bireyi; hayata bakım ve beslenme de dahil olmak üzere pek çok konuda zaten annesine bağımlı olarak başlayan ve o bebeklik aşamasında hiçbir şekilde kendini yatıştırma kapasitesi olmayan bir şey olarak tanımladı. Bebek, bir gün o küçük insanın anneden gelen iyi şeyleri (ve bazen de kötü şeyleri) içselleştirebilmesi ve kendisi de ayrılığa inanabilmesi için tamamen ve umutsuzca annesine ihtiyaç duyacaktır, ta ki ayrılma ve bireyselleşme gerçekleşene dek. Psikodinamik psikoterapi kuramları da çoğunlukla bu varsayımı temel alır. Bazen ayrılma ve bireyleşme süreci çeşitli nedenlerden dolayı zorlu bir yoldur, ancak esasen öz düzenleme konusunda başkalarının bize yardım etmesine ihtiyaç duyarız. Daha yakından bakarsak, aslında birçoğumuz bu süreçle mücadele ederek hayatımıza devam ediyoruz çünkü ya çok çabuk bağımsız olmamız söylendi ya da başka hiç kimsenin bize bu kadar güven duymamasının, yahut da başka kimseye o kadar güven duymamamız öğüt verildi. Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar, denildi örneğin. Bu durumlardan herhangi biri, tek başımıza yönetemeyeceğimiz bir kaygı olan büyük bir kaygı yaratabilir.

Bebek diye bir şey yoktur… Bir bebeği tanımlamaya kalkışırsanız, kendinizi bir bebeği ve bir başkasını tanımlarken bulursunuz.

Donald Winnicott (1947)

Hayatımızdaki bazı insanlarla çelişkili ilişkiler kurmamız, diğerleriyle ise daha kaçıngan ilişkiler kuruyor olmamız ihtimal dahilinde. Ancak arkadaşlarımızla, partnerlerimizle, ailemizle, öldüğümüz güne kadar tutarlı kalan prototip yollarla belirli bir ilişki tarzını içselleştiririz. Annemizden sevgilimizin kollarına varana kadar, oradan da mezara varana kadar bu az ya da çok sürdürdüğümüz bir şey olur. Başka bir deyişle, bu kalıpları taşıyoruz ve onları, onlardaki duyguları tekrar tekrar canlandırıyoruz!

Yine de bizi en çok etkileyen önemli insanlarla olan bu sevgi ve bağdan çok fazla yararlanamıyoruz. Ve onlar genellikle birincil bakıcılarımız veya aile üyelerimiz, büyük olasılıkla ebeveynlerimizdir. Çoğu zaman çocukların yolculuklarına yetişkin rol modellerinden öğrenerek başladıklarını ve bu rol modellerin onlara evden başlayarak başkalarını deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu gösterdiğini görebiliriz. Sonuç olarak, tutarlı bir sevgi ve ilgi görürseniz, bağlantı kurmanın ve bakım almanın ödüllendirici olduğunu öğrenirsiniz ve bu, aynı bakımı tekrar tekrar aramanıza yol açar, ta ki başkalarının size bakım gösterme konusunda güvenilir ve öngörülebilir olabileceğini öğrenene kadar.

Öte yandan, almaya çalıştığınızda bu ilgiyi veya sevgiyi göremediğinizde, birey veya çocuk ya aynı ilgiyi alma girişimlerini yoğunlaştırmaya başlar ya da diğer tarafa yönelir – susup insanların kötü olduğunu iddia eder. Eğer kişinin amacı kalıcı, tatmin edici ve anlamlı ilişkiler kurmaksa, bu iki olasılık da pek bir yere varmaz. Çünkü insan bir bakıma, iyiyi de (iyi anne) kötüyü de (kötü anne) içeren bir paradokstur.

Bireye veya çocuğa, duygusal olarak kendini ifade etme alanı açan, güvenli ve bağlantıda hissedebileceği bağlanma yolları sağladığımızda, aslında bu kişinin bağlanma tarzlarında duygusal açıdan kendinden emin ve güvenli olma yolunda olma olasılığını artırmış da oluruz. Bu, onların bireysel yaşamlarında veya başkalarıyla birlikteyken görülebilir olur. Bunun tersi de doğrudur: Birini bana bağlanmaktan ne kadar mahrum bırakırsam, onun kendini güvende hissetme olasılığını o kadar azaltırım ve bunun diğerinde duygusal güvensizlik yaratma olasılığını artırmış olurum. Bu, daha fazla ve hızlı bağlantı kurma, hızlıca güvenme ve yapışma eğilimine yol açabilir. Bu nedenle, gerçekten sağlıklı bir bağımsızlığa güvenli bir alan açmak için (ve kendine güvenmekten kaçınmamak için), özgürce devam edin, verin ve alın ve başka birinin size ihtiyacı olduğunda karşılık verin, ihtiyacınız olduğunda isteyin. Olabilecek en kötü şey bu kişinin sizi güvenilir bulması ya da bağlanılabilir bulması olur. Bu da ilişki içindeki ben ve o için (ebeveyn-çocuk, anne-çocuk, karı-koca, partner, sevgili, kardeş) güven yaratacak ve bağımsızlığın gelişmesine yardımcı olacaktır.

ALIŞ-VERİŞ
Gül verir yonca alırız
Bülbül verir serçe alırız
Edebiyat verir yalınsöz alırız
Şarkı verir türkü alırız
Tekses verir çok ses alırız
Halı verir kilim alırız
Kara tahta verir hayat alırız
Diploma verir değer alırız
Lisan verir dil alırız
Tesbih verir pergel alırız
Hacıyağı verir zeytinyağı alırız
Meta verir fizik alırız
Turan verir memleket alırız
Hemşeri verir yurddaş alırız
Salon verir sokak alırız
Hazırlop verir alınteri alırız
Canan verir dost alırız
Gözyaşı verir ümit alırız

1 Ocak 1949 – Yaprak

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir